CHP Genel Başkan Koordinatör Başdanışmanı ve İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, haftalık değerlendirme raporunu yayımladı.
Toprak raporunda, AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın üçüncü kez aday olup olmayacağına ilişkin tartışmalara değindi. Toprak, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın “Yüksek Seçim Kurulu’nu (YSK) ve anayasanın hükmünü yok sayarak” Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın üçüncü kez adaylığını gündeme getirdiğini belirtti.
CHP’li vekil, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın üçüncü kez aday olabileceği iddiası, yapay bir tartışmadır. Biz buna girmeyiz. Hiç kimseye siyasi yasak peşinde değiliz. İktidar, yüksek yargıyı baskı ve kontrol altına alma senaryosunu uygulamaya hazırlanıyor” dedi.
Toprak, Bozdağ’a eleştirilerini şöyle sürdürdü:
“Hukukçular, Cumhurbaşkanı Erdoğan veya bir başka adayın aday olup olamayacağını tartışabilir, hukuki gerekçeler ortaya koyabilir. Ancak iktidarın Adalet Bakanı konumundaki bir siyasetçinin bu konuda görüş beyan etmesi yargının baskı altına alınmasıyla eş değerdir. Biz iktidara yürüyoruz. Onlar bizi yapay tartışmaların içine çekerek mağduriyet sağlamaya çalışıyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasi yasağını bile biz kaldırdık, kimseye siyasi yasak peşinde değiliz. Cumhurbaşkanının kendi yaptıkları anayasa değişikliğiyle üçüncü kez aday olamayacağı apaçık olsa bile bu konuda nihai kararı YSK verecektir. Adalet Bakanı’nın kendisini YSK yerine koyup Erdoğan’ın adaylığı konusunda ahkâm kesmesi, yüksek yargıyı baskı altına almaktan öte bir şey değildir. İktidar erken seçim kararı alır, teklifini Meclis’e getirir ve kabul edilirse TBMM kararıyla gidilen seçimde Cumhurbaşkanı Erdoğan aday olabilir.
Seçimin normal takvimine 15-20 gün kala iktidar ittifakınca alınacak bir erken seçim kararıyla Erdoğan’a üçüncü kez adaylık yolunun açılmasının muhalefet tarafından desteklenip desteklenmemesi, ya da öyle bir durumda seçimin normal zamanında yapılması tercih edilip edilmeyeceği, tabiidir ki altılı masada liderler tarafından değerlendirilecektir. YSK’yı şimdiden baskı altına alma gayretleri sonuçsuz kalmaya mahkûmdur.”
Toprak’ın raporundan satır başları şöyle:
İktidar, dövizi dizginleyebilmek için sermaye kontrollerini sertleştirerek, şirketleri ve ihracatçıları döviz satmaya zorlayacak yeni bir kararı devreye soktu. 15 milyon TL üzerinde döviz varlığı bulunan şirketlerin TL ticari kredi kullanmasına yasak getiren BDDK, içeride döviz varlıklarını bozdurma baskısını artırdı.
Geçtiğimiz yıl 21 Aralık’ta 18,50 TL’ye yükselen dolar kuru ardından alınan KKM hesabı kararına benzer bir operasyon yeniden devreye sokulurken, karar sonrası gelen satışlarla dolar/TL kuru 17,55’ten 16,50’ye geriledi. Yeni bir ‘içeriden bilgi ticareti-insider trading’ sürecinin yaşanmış olması kuvvetle muhtemel. BDDK kararını önceden öğrenen bazı kesimlerin 17,55’ten döviz bozdurup, birkaç saat içinde daha düşük kurdan daha yüklü miktarlarda dolar alımına gittikleri dile getiriliyor.
Kur Korumalı Mevduatın (KKM) kur üzerindeki etkisinin giderek azaldığı, kurları düşürmek için iktidarın umut bağladığı Gelire Endeksli Senet’te (GES) ise talebin 89 bin kişide ve 6,6 milyar TL’de (350 milyon dolar) kalması, döviz arzı sıkıntısını had safhaya çıkartarak kur artışlarının hızlanması ihtimalini güçlendirdi.
BDDK’nın döviz varlığını bozdurmayan şirketlere TL ticari kredi yasağı getirmesi yabancı yatırımcıyı iyice ürkütecek, Türkiye’den döviz ve sermaye kaçışını hızlandıracaktır. BDDK’nın aldığı bu karar; iktidarın iyice tıkandığını, para-döviz-faiz politikalarında yolun sonuna yaklaştığını ve çaresizlik içinde olduğunu gösteriyor.
Yurtiçi yerleşiklere ait bireysel ve kurumsal döviz varlıklarına göz diken iktidarın bu adımı döviz varlıklarının sistem dışına çıkmasına, sermayenin yurt dışına kaçmasına zemin hazırlayarak bankacılık sektörünün risklerini artıracaktır.
Hazine ve Maliye Bakanının mayıs ayında bütçe fazlası verildiğini ve performansın çok iyi olduğunu söylemesinden beş gün sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan TBMM’ye ek bütçe tasarısı gönderdi. Gelinen noktada iktidarın bir bütçe yapma becerisinden bile yoksun olduğu, 6 ay sonrasını öngöremediği tescillendi
İktidarın ek bütçe ve maaş zamlarıyla bir seçim tahkimatı yapmaya yöneldiğini öngörmekteyim. İktidar, ek bütçe ve maaş zamlarının yanı sıra bedelli askerlik affı, üniversite affı vb. düzenlemelerle de seçim hazırlıklarında gençlerin gözünü boyayıp yanına çekmeyi planlıyor.
Kaynak bulmakta tıkanan iktidar ve ekonomi yönetimi, Gelire Endeksli Senet icadıyla parası-dövizi olanlara yüzde 23 faiz vaat ederek, kamu kurumlarının hazine ve bütçeye aktarmaları gereken kazançlarını satarak para toplamaya çalıştı. Başlatılan talep toplama süresi 22 Haziran’da doldu… Hazinenin bir haftada 10-16 milyar TL borçlandığı dikkate alındığında, KKM’den sonra GES de fiyaskoyla sonuçlandı. Resmi enflasyonun yüzde 73 olduğu bir ortamda ‘getiri’ adı altında MB faizinin yaklaşık iki katı faiz vaadini parası-döviz olanlar ciddiye almadı.
Tüketici Güven Endeksi (TÜGE) verileri, hesaplanmaya başlandığından bu yana tarihsel olarak da en dip seviyeye indi. Haziran ayı endeksi mayısa göre yüzde 6,2 oranında azalarak 63,4’e inerken, gelecek 12 aya ilişkin maddi durum beklentisi yüzde 10’un üzerinde düşüşle 59,9 puana geriledi.
TÜGE’de hızlanan iktidara güvensizlik, doğrudan iktidar kontrolündeki TÜİK ve Merkez Bankası tarafından yapılan anketlere de yansıdı. Kamuoyu araştırma şirketlerinin yaptığı anketlerde en yakıcı güncel sorunun ekonomi olması ve iktidarın sorunları çözeceğine inancın yok olmasını gösteren sonuçları ‘manipülasyon’ diye nitelendiren iktidar ittifakını bizzat kendi kontrollerindeki iki kurumun resmi anket sonuçları da yalanlıyor.
Tarım ve Orman Bakanı’nın tarım ve hayvancılık için açıkladığı yeni düzen, çiftçinin toprağına el konulmasına, yandaşlara teslim edilmesine, mülkiyet değişimine kadar uzanacak planların işaretini veriyor.
Uygulanan hesapsız, temelsiz politikalarla tarımsal maliyet endeks artışının yüzde 155’e ulaşmasında iktidarın basiretsizliğini ve sorumluluğunu gizlemeye çalışan Bakan Kirişçi, ekilemeyen yaklaşık 4 milyon hektar arazinin sorumluluğunu da takati kalmayan çiftçiye yıkarak ‘1 yıl ekilmeyen tarım arazisinin sahibinden devralınıp, ekecek olanlara kiralanacağını’ ilan ediyor. Bu plan, tarım ve hayvancılıkta tarlalara, besi tesislerine el koymaların başlayacağını gösteriyor… Şimdi bu plan hayata geçirilmek ve üretici ekemediği arazisi için ayni destek adı altında devlete borçlandırılarak elinde kalan son varlığına da el konulmak isteniyor.
Bunun da adı Tarım ve Hayvancılıkta Yeni Model, Ayni Destek-Mahsuplaşma oluyor. Tarım arazilerinin, besi tesislerinin, el değiştirmesine hukuki kılıf ve zemin hazırlanıyor.
Kamuoyuna ‘Bedelli Askerlik Affı’ olarak sunulan yasa teklifinde Türk Silahlı Kuvvetleri açısından çok kritik bir düzenlemeye yer veriliyor. Yapılmak istenen değişiklikle; Genelkurmay Başkanının yaş haddinin 5 yıl uzatılarak 72’ye yükseltilmesi, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin emir-komuta-kıdem-terfi-emeklilik süreçlerini topyekûn etkileyecektir.
Geçmişte Türk Silahlı Kuvvetleri içinde ve Yüksek Askeri Şura toplantılarında sergilenen terfi-tasfiye uygulamalarına ‘paralelliği’ andıran bu değişikliğin, bedelli askerlik affı içine yerleştirilerek gözden kaçırılmak istenmesi de amacın farklı olduğunu, komuta kademesinin siyasallaştırılması, siyasi biat ve kontrol niyetinin ön plana çıkacağını düşündürmektedir.
Avrupa Birliği (AB) Liderler Zirvesinde Ukrayna’nın aday ülke statüsü onaylanırken, Türkiye’ye karşı Yunanistan ve Güney Kıbrıs tezleriyle Ege ve Doğu Akdeniz’e ilişkin getirilen eleştiri ve uyarılar bir kez daha yinelendi. Libya’da asker bulundurma tezkeresine karşılık Tobruk Yönetimi, ülkedeki tüm yabancı güçlerin çekilmesini istedi. Doğu Akdeniz, Ege, Yunanistan ve AB ilişkilerinde yeniden gerginlikler baş gösterirken, güney sınırımızda Suriye’de farklı süreçler yaşanıyor!
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘şahsileştirdiği’, kişisel dostluk ya da kavgalar üzerine kurguladığı dış politikadan dönüş olarak yorumlanan normalleşme girişimlerinin, şu ana kadar iktidarın umduğu sonuçları vermediğini, başta ekonomi olmak üzere beklentilerin karşılanmadığını söylemek olanaklı. Bunda da iktidarın hâlâ güven vermemesi, Dışişleri Bakanlığının devre dışı olması ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sıkça yaşanan anlık karar değişiklikleri, önemli etkenlerin başında geliyor.
İktidarın büyük umut bağladığı Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman’ın Ankara ziyareti, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın verdiği tüm tavizlere rağmen beklentilerin uzağında kaldı. Mısır ve Ürdün ziyaretinde milyarlarca dolarlık yatırım ve finansman anlaşmaları imzalayan Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman Ankara’ya kâğıt üzerinde vaatler verdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, geri adım attığı yetmezmiş gibi, Veliaht Prensi Muhammed bin Salman’dan gelecek birkaç milyar dolar kanlı para uğruna en büyük siyasi tavizleri verip, ülkemizi küçük düşürdü. Düne kadar ‘cani-katil-fail’ dediğine, sarılıp kucaklaşarak ‘Kardeşim’ diyerek ‘aklama’ adaletsizliğine ve unutulmayacak bir insanlık ayıbına imzasını attı.”
GÜNDEM
Az önceGÜNDEM
Az önceSPOR
2 gün önceGÜNDEM
3 gün önceGÜNDEM
4 gün önceEKONOMİ
5 gün önceEKONOMİ
5 gün önceVeri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.